Bayram tatilini,çekirdek ailemiz ve arkadaşlarımızla İstanbul'da geçirdiğimizden bahsetmiştim.Size kısaca uçağı kaçırma hikayemizden bahsetmiştim.Yıllar öncesinde İstanbul'da kısa süreli bir iş deneyimim olmuştu.Bir el mikrocerrahisi kliniğinde fizyoterapistlik yaptım,bölümü birincilikle bitirmiştim,idealisttim ve işyeri sahibi bana yurtdışında eğitim vaadediyordu.Karşılığında da, sabah 9 akşam 8 saatleri arasında hasta tedavi etmemi bekliyordu.Çalıştığım yer Nişantaşı'ndaydı ve yine aynı semtte, bir arkadaşımla birlikte işyerinin ayarladığı dairede kalıyorduk.Ama,orada yaşayamadığımı itiraf etmek zorundayım.En ekonomik yemeğin Burger King'de yendiğini söylersem abartmış olmam herhalde.İş saatleri çok yoğundu,vücudumun tempoya dayanması mümkün olmadı.Ve Bursa'ya yerleştim.
Herneyse ne anlatıyordum nereye geldim,demek istediğim o ki İstanbul'da yaşadım ama pek çok İstanbullu gibi biryerleri gezmeye fırsatım olmadı.Bu sebepten geçen yıl,eşimle bir İstanbul turu yaptık,bu yıl da arkadaşlarımızın isteğiyle bir tur yaptık.Sultanahmet'te bir otelde kaldık.O civarda otelde kalan Türk sayısı çok az,yabancı bir ülkedeymişiz gibi hissettik.Civardaki restaurantların ve cafelerin korkunç fiyatlarını da görmüş olduk.Topkapı sarayı ile Ayasofya Camii arasında kalan meydandaki kafelere oturursanız hesabınızı iyi yapın derim.Fena kazıklandık,bilginize.Kapalıçarşı'da türk kahvesi içtik,kuyumculara ağzı açık baktık,o kadar gösterişli takıları kimin takabileceği ile ilgili yorum yaptık,Mahmutpaşa'dan bayram alışverişinin nabzını tuttuk,Mısır Çarşısı'ndan lokum aldık,Eminönü'ndeki Saray Muhallebicisi'nde tavuklu herşeyden denedik.Karaköy'e geçtik Bej Cafe'de mola verdik,bir iki az ünlü gördük :)Güllüoğlu'nda baklava yedik,bitişikte meşhur bir kahvaltı mekanı var,Namlı Gurme diye kapalı olmasaydı kahvaltımızı orada yapacaktık,giderseniz deneyin derim(zaman sıralamasına göre sabah gidilirse Namlı'da kahvaltı ya da Güllüoğlu'nda su böreği çay,baklava,kahve için Fransız Geçidi'ndeki Bej Cafe ya da birkaç sokak ileride ara sokaklarda ki cafeler mesela)Ortaköy'den kalkan ve Boğaz'ı gezdiren gezinti teknelerine bindik.Ortaköy kumpirinden yedik ve kumpircilerin acayip laçka bağrışmalarına şahit olduk,nasıl bir müşteri yarışındalar ve nasıl hırsa kesmişler anlatamam.Yaşlı amca edasıyla ve cık cıklamasıyla kınadım hepsini.Ortaköy Meydanı'nda çok güzel yüzük satan yerler vardı,bir iki tane yüzük kapıverdim :)Taksim ve Galata'yı da unutmayayım tabii.Galata Kulesi'ni gördükten sonra,Galata yokuşundan bebek arabası ittirerek Taksim'e çıkarken ki kaybettiğimiz enerjiyi,yokuş üzerindeki yerlerde çok uygun fiyata satılan taze sıkılmış meyve suyu ile telafi ettik.Ve gelelim Taksim'e.Funniculer'in son durağından yürümeye başladık ve yol üzerindeki Beylerbeyi Çarşısı,Terkos Pasajı,Atlas Pasajı gibi yerlerde açık olan tüm mağazaları ziyaret ettik,bir iki gömlek,pantolon da oradan kaptım.Çiçek Pasajı'nı gördükten sonra bitişik sokaktaki Mercan'da midye tava yedik,güzeldi,kokoreci denedim fakat iyi değildi(oldum olası sevmem ama meşhur olduğuna göre bir deneyeyim dedim),tavsiye etmem.Taksim İnci'de profiterolümüzü de yedikten sonra,çok yemekten fenalaştık diyebilirim :)Gerçek bir gezinin olmazsa olmazları yemek,yürümek,fotoğraf çekmek ve alışveriş hepsi gezimizde mevcuttu.Arada bir Deniz ve arkadaşı Kız Deniz(arkadaş ailenin kızlarının adı da Deniz'di,oğlum ona Kız Deniz demeye karar verdi,çok güldük:))sıkılsa da iyi bir geziydi.
İlk gezi yazısı deneyimim burada bitti,İstanbullular için yazmadım,eksiklerim varsa ekleyin lütfen,aklımda olsun.Unutmadan ekleyeyim bir müzekart edinin,Topkapı Sarayı'nda ve Ayasofya'da sıra beklemez ve para ödemezsiniz(25 Tl)Rumelihisarı,Bebek ve Arnavutköy civarına zamanımız yetmedi.
Dolmabahçe'de bir Şehzade.
Ayasofya'yı kendi evi zannedip,insanları içeri davet eden bir meczup...
Güzel poz verdiğini zanneden bi çocuk ve kaçmasın diye sıkı sıkıya tutan bir baba.
Çocuğunun peşinde koşmaktan yorulmuş ama yeni yerler görme umudunda bir baba :)